MÜJDE IŞIL- Venedik Film Festivali’nde en çok konuşulan filmlerden biriydi “The Smashing Machine/Dövüş Efsanesi”. Genelde aksiyon-komedilerdeki karton karakterler ve kas gücü performanslarıyla bilinen Dwayne Johnson’ın filmdeki oyunculuğuna şapka çıkarıldı bu sefer. Filmin diğer öne çıkan özelliği ise Safdie Kardeşler ayrılığının sonrası Benny Safdie’nin ilk solo yönetmenliği olmasıydı. Üstelik kardeşi Josh Safdie olmadan imza attığı ilk solo filminde Venedik’ten En İyi Yönetmen Ödülü ile döndü.
“The Smashing Machine/Dövüş Efsanesi”, 2002 tarihli ve aynı adlı belgeseli temel alıyor. Belgesel, ‘90’ların sonu ve 2000’lerin başında hayli popüler olan güreşçi Mark Kerr’ün antrenman ve müsabakalarının yanı sıra kız arkadaşıyla yaşadığı inişli çıkışlı ilişkiyi ve madde bağımlılığıyla mücadelesini anlatıyordu. Yıllar sonra kurmaca filme dönüştürülmesi ise Dwayne Johnson’ın fikri ve filmin yapımcısı da o aynı zamanda.
Oscar garanti
“Dövüş Efsanesi”, belgeseline o kadar benziyor ki yeniden yorumlamadan çok yeniden canlandırma gibi. Benny Safdie’nin hareketli kamera tarzı da bunu destekliyor. Safdie, sanki kahramanının özel hayatını, onun izni ile takip edip kayıt altına almış gibi. Belgeselimsi kurmaca tarzı Venedik jürisini etkilemiş olmalı. Filmde gerçek Mark Kerr’ü de görmek mümkün.
Filmin başlıca sorunu senaryo. Kerr’ün hayatından üç senelik (1997-2000) bir kesit anlatan filmde belli ki yola klişe bir zafer, geri dönüş ya da jübile filmi olmamak için çıkılmış. “Raging Bull” ya da “Rocky”ye benzeme hedefi yok. Aslında hedefinin ne olduğunu daha doğrusu odağını belirleyememiş bir senaryo var ortada. Doğrudan belgesel olsa bu durum rahatsız etmez ama yıldız oyuncuların rol aldığı kurmaca filmde büyük sorun yaratıyor. Kontrol delisi bir karakter olan ve yenilmenin depresyonunda kıvranan Mark Kerr’ün kız arkadaşıyla ve en yakın arkadaşıyla ilişkisini izliyoruz. Ama hiçbirini detaylandıramıyor senaryo. Dawn’ın adrenalin tutkusu dışında Kerr ile ilişkisinin derinlerine inemiyor. Birçok yan unsur var ama senaryo hepsini ele alınca odağını kaybediyor.
Uzatmadan çekilmiş sert dövüş sahneleriyle birlikte “Dövüş Efsanesi”ni öne çıkaran, iyi bir dönem ve tam bir performans filmi olması. ‘90’lara ışınlanmış gibi hissettiriyor seyirciyi. Mark Kerr’ün eski koçu ve arkadaşı Bas Rutten, filmdeki olaylardan 20 yıl sonra kendini canlandırmış. Emily Blunt, bipolar Dawn karakterine başarıyla hayat vermiş. Özellikle yerçekimine meydan okuduğu lunapark sahnesi unutulmaz. Dwayne Johnson ise hayatının rolünü oynamış resmen. Christopher Nolan’ın da övgüsünü kazanan oyunculuğu, şimdiye kadarki hiçbir rolüyle kıyaslanamayacak düzeyde. Protez ve makyaj desteğiyle Kerr olmakla kalmamış, onu yaşamış. Önümüzdeki sene Oscar adaylığını da garantilemiş.
İyiliğin bedeli
Oyun yazarı, tiyatro ve sinema oyuncusu; Şerafettin Kaya’nın senaryosunu yazıp yönettiği “Ben İyi Biri Olmadan Önce”nin başrollerini Pelin Batu, Mehmet Çağçağ ve Şerafettin Kaya paylaşıyor. Balat’ta çekilen film, karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmeye çalışırken bir yandan da iyi biri olarak kalmaya çalışan bir insanın mücadelesini anlatıyor. Bu mücadelede her şeyini kaybedince sokaklarda yaşamaya başlar.